Bir Garip Çocuk

Küçüktü bedeni, uzaktan bakıldığında ipe sapa gelmez gibi duran garip bir çocuktu. Çünkü yakından bakmaya tenezzül etmemişti kimse bugüne kadar. Geçirdiği zor günlerin izleri gözlerinden okunuyordu ama bakmak varken görmeyi kim tercih ederdi ki. Bir başına gezerdi tüm şehir yeni bir güne uyanmak için uykuya dalınca. Bir başına yaşardı her şeyi. Kalabalığın içindeki yalnızlardan biriydi o da. Hikayesini pek bilen yoktu, anlatmaktan bir fayda gelmeyeceğini küçük yaşında öğrenmişti. Dinleyecek kadar insan olan kalmış mıydı ki aramızda. Şans ondan yana değildi elbette, olsaydı aramızda olurdu nitekim. Yaşarken kendi boşluğunda boğulan bir insanı sırf yaşadığı için aramızda saymakta ayrı bir ironi tabi. Hani “ne kadar zor da olsa yaşamaya değer bu hayat.” sözü vardır zorluk görmemiş güçsüzler (çekilmemiş zorluk zeka ile kavranamaz) tarafından söylenen. İşte o sözün yanlış olduğunun kanıtıydı bu garip çocuk. Çünkü ardı arkası kesilmeyen acılarla tekdüze yaşanan bir hayatı değerli kılacak hiçbir şey yoktur. Sanki herkesin yaşamaya fırsatı varmış gibi kendi elleriyle yaratmadığı ama üzerine konduğu fırsatlara bakıp “Bu hayata bir kere geliyoruz, yaşamalısın” diyenler kadar acımasızdır çünkü hayat ve herkesin acısı mutluluğu değerli kılan türden küçük değildir.

Popüler Yayınlar

Sen